Google Analytics İzleme

16 Şubat 2013

İş Hayatı - Sizin patronunuz hangisi?


Para Psikoloğu kitabının yazarı ekonomist Hakan Ayvaz, para kazanmanın yolunun patronu tanımaktan geçtiğini söylüyor. Bunun için Türk patron tipolojisini çıkaran Ayvaz, ilginç tespitlerde bulunuyor; okul müdürü anlayışındaki patrondan etle tırnak gibi patrona kadar ilginç patron tiplerini anlatıyor.


Parayla ilişkimiz günden güne karmaşık bir hal alıyor. Artan iş imkanları, gelişen sektörler derken daha fazla kazanmayı hayal edenlerin sayısı artmakta. Üstelik, çok işi az paraya yaptırmak için binbir takla atan patronların sayısıyla doğru orantılı bir şekilde. Büyüklerimizin “Allah az verip üzdürmesin, çok verip azdırmasın.” duası ise literatürden silinmek üzere.

Derin Kitap’tan çıkan Para Psikoloğu bunları ele alıyor. Kitabın yazarı Hakan Ayvaz sürekli düşünülen ama kimselerle pek konuşulmayan para konusuna bir psikolog edasıyla yaklaşıyor. “Evrene iyi enerji gönderirsen, istediğin mutlaka olur.” klişesine karşı çıkan yazar iş dünyasının gerçeklerini ve her geçen gün cebinden para çıkması zorlaşan patronları da es geçmiyor. Kitaptaki “Türk Patron Tipolojisi” bölümüyse “Patron kim?” sorusuna cevap niteliğinde.
Etle tırnak gibi patron:Sanatçılardan duymaya alıştığımız yeni çıkardıkları albüm için söylediği “Çocuğum gibi oldu.” cümlesindeki gizli özne durumundaki albüm bu tip patronlar için şirkettir. Şirketin ne kadar büyüdüğünü ve kaç yaşına geldiğini fark etmez. Otoriter bir baba edasıyla “Otur!” deyince oturacağını, “Cısss!” deyince yapmayacağını zanneder. Şirketi adeta cebinde taşır. Başlarda bu şirketin emin ellerde olduğunu gösterse de durumun  vahameti iş büyüdükçe artar. Zira her şeyi bilen patron, artık her işe yetişemez olur. Profesyonellerden alınan yardımsa bakıcısına “Anne!” diyen şirket, pardon çocuk hüznünü doğurur onda. Dolayısıyla işin uzmanlarından ya destek almaz ya da onların da işine burnunu sokmaktan geri durmaz. Yardımcılarına sürekli “Ne sanmış o kendini? Biri gider, gelir yenisi…” şarkısını armağan eder.
Okul müdürü patron: Kendisini, yeni nesli yani çocuklarını veya torunlarını işin başına geçirmek için yetiştirmeye adamış patrondur. Tıpkı öğrencilerden “Sizler de okuyup, bu sınıflarda ders vereceksiniz.” nasihatini  esirgemeyen bir müdür gibi. Onları ‘Avrupalarda, Amerikalarda’ okutarak en iyi imkânları sunar. Sonra da keyifle emekli olup balığa çıkacağı günlerin hayallerini kurar. Ancak olası iki sorunu aklının ucundan bile geçirmez. Bir, çocukları gerçekten bu işi yapmak istiyor mu? İki, işlerin başına geçecek tecrübeye sahipler mi? Her iki cevap da olumsuz olunca, yandı gülüm keten helva!
Odaktaki patron:‘Ay sonunu getiremeyen memur’un bütçesiyle harcamasının denkleşmediği gibi onun da kafasındaki yönetim planıyla uygulama bir türlü örtüşmez. Yetkilerin paylaşılmasına hevesli gibi görünse de dediğim dedik tavrından hiç taviz vermez. Monarşi düzeninden demokrasiye geçiş bir türlü gerçekleşmez. Yetki verdiği çalışanların kendi yükünü hafiflettiğini düşünmek yerine, onların işlerini de yaparak adeta bir rekabet havasına girer. Böylece şirket için ne kadar vazgeçilmez(!) olduğunu ele güne ve tabii elemanlarına da göstermek ister.
Profesyonellikten gelen patron:Uzun bir profesyonel hayatın ardından girişimci olmaya girişiverir. Şirketini kurar. Her şeyi zaten bildiği için geçmişte patronlarının yaptığı hatalara düşmeyecektir. Ya da kendisi böyle zanneder. Zira ‘çalışan’ gömleğini çıkarıp patron gömleğini giymeyi bir türlü beceremez. Otorite ve sorumluluk dağılımında sorun çıkar. Her şeyi kitabi doğrularla yapsa da patron olmayı beceremeyince başarısızlık kaçınılmazdır!
Farkında patron: Hem şirketini hem de kendini iyi tanır. Her ikisinin kapasitesini bilir ve buna göre davranır. Profesyonel bir kadroya ve liderlik özelliklerine sahiptir. Şirketin birikimlerinden faydalanmasını sağlarken kendini de ihmal etmez. Gerektiğinde yardımcılarına yetki devretmeyi bilir. Hatalarından ders çıkarır. Kısacası genç kızların hayallerini süsleyen beyaz atlı prens gibi her beyaz yakalının hayalidir. Ancak nadir rastlanan bu türün sayıları gün geçtikçe azalmakta, nesilleri yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalmaktadır.

MERVE TUNÇEL

Alıntıdır.


Hiç yorum yok: