Google Analytics İzleme

12 Kasım 2012

Eloğlu yapar, biz yapamayız takıntısından kurtulalım


Onuk Taşıt Sanayii Ltd.’nin Yönetim Kurulu Başkanı Ekber Onuk’u nasıl tanımlayacağıma bir türlü karar veremedim. Dava adamı desem, yetmez! Hayallerini iddiaya, iddiasını hayata geçiren desem belki! İstanbul Autoshow 2012 fuarının yeni açılan 12. salonunda mütevazı bir köşede sergiliyor, el emeği göz nuru arabalarını.
    Onuk S56/E, Onuk S56/G ve Onuk SazanLM’nin her birinin farklı bir hikâyesi var. Ekber Onuk, tasarımlarıyla hemen dikkati çeken otomobillere tutkuyla bağlı. “Eğer otomobil virüsü girdiyse kanınıza, vazgeçemezsiniz.” diyor ve otomobilin özelliklerini, üreticilerini, sürücülerini ve bazılarıyla yaşadığı anıları her ayrıntısını hiç sektirmeden anlatıyor.

    Uçak mühendisi olarak başladığı kariyerine doktorasını da yaparak ‘işin okulu’ dediği Otosan’da 1972’de Anadol STC 16’nın ekip lideri olarak devam etmiş. Erdoğan Gönül’ü rahmetle anıyor ve girişimci kişiliğini vurgulayarak, “Çok cesurdu.” diyor. Şimdilerde tüm dünyada 50 metre altı teknoloji, tasarım ve üretimde pazar lideri olan efsanevi Türk hücumbotları Onuk MRTP’nin üreticisi. Aselsan ve Havelsan ile birlikte çalışarak hücumbotları dünyadaki eşitleri arasından nasıl farklılaştırdıklarını da anlatan Onuk, sayıları 120’yi aşan her hücumbotunu evladı gibi seviyor.

    Ancak kendisinin de söylediği gibi otomobil onda da bir hastalık. “Vazgeçememişim iyi ki” diyor. Ekber Onuk’un anlatımıyla Türk otomobil üretiminde devlet–özel sektör işbirliği modelinin nasıl olması gerektiği konusunda söylediklerini aktarıyorum:

    “Her şey Başbakan’ımızın, ‘artık bir Türk otomobili üretilmeli’ dediğinde yeniden başladı. Geleceğin otomobili dünya dev otomobil markaları arasında şansa sahip olması için enerji maliyetleri düşük, ekosistemi korumaya yönelik hibrit bir şehir arabası olmalı. Ağır metal gövdeler yerine daha hafif teknolojili malzemeden üretilmeli. Bütün bunların yanı sıra hedef, alışılmışın ötesine geçmek olmalı. İşe yeni başlıyor olmak bir şans bile olabilir. Çünkü devasa ve yerleşik sistemleriyle üretim yapan küresel markaların sistemlerini çöpe atması mümkün gözükmüyor. Tamamen yeni konsepte göre tasarlanmış özgün bir araca odaklanmak gerekir. Her yeni üretim bir süre deneyimlenmeli. Bu nedenle uluslararası rekabet kuralları da çiğnenmeden devletin sübvanse edip koruyacağı üretim alanı “taksi” olabilir. Metropollerde 100 bin taksi kullanıldığı göz önüne alınırsa yıllık 10 binlik üretim makul gözüküyor. Türkiye’de fikirden tasarıma, üretimden geliştirmeye kadar tüm süreçleri gerçekleştirebilecek insan kaynağı mevcut.”

    Gözlemlediklerim; Ekber Onuk, hayalleri olan mühendislere işin yapılabileceğini gösteriyor. Sektörde de birleştirici rolü var. Standı gezmeye gelenlerin pek çoğu dünya markalarında çalışan Türk mühendisler. Onuk arabalarına sevgiyle dokunuyorlar. Şirkette bir aile havası var. Gençlere fırsat tanınıyor. Markaların sonunda yer alan G ve E harfleri, tasarımcılarının Gökhan Akış ve Eralp Noyan isimlerinin ilk harfleri.

beklenen devrimi GENÇLER yapacak

Üniversitede onlardan daha iyi notlarla mezun oluyorsak neden sonrasında onların ürettiği gibi ürünler üretemiyoruz? Bu, bir takıntıdır. Güzel bir örnek olması açısından Ford markasının sürücüsü Murat Okçuoğlu, aracın geliştirilebilir düzeneklerini fark etti ve 4X4’lerde devrim yaparak, patentini aldı. Şimdilerde Santa Barbara’da kendine ait araçlarıyla keyif yapıyor. Biz araçlarımızın tasarımını 23-24 yaşındaki genç insanlara emanet ediyoruz. Onlar daha okuldayken bizimle çalışmaya başlıyor. Okul bitince de işe başlıyorlar. 220 kişiye istihdam sağlanıyor. En iyi tedarikçilerle çalışıyoruz ve ilişkilerimiz 10 yıllarca devam ediyor. Bu da bize, üretim aşamasında avantaj sağlıyor. Bizim misyonumuz ise bundan sonra adam yetiştirmek olmalı.” diyor.

Günseli Ö. Ocakoğlu

Hiç yorum yok: