Google Analytics İzleme

24 Şubat 2013

İş Hayatı - Disiplinli çılgınların 7 kuralı


Disiplinli çılgınların 7 kuralı nelerdir? Çılgınların diyorum; çünkü büyük projeleri başarmak için disiplinli çılgınlar olmak gerekiyor. Birinci kural amaca inancın büyüklüğüdür.

Çılgınlar mutlaka net ve açık bir amaca sahiptir ve bu amacı bir an olsun gözlerinin önünden ayırmazlar. Everest’e tırmanmaya çalışan bir grup dağcının gözlerinin önünden dağ nasıl hiç gitmiyorsa, çılgınların amacı da dağ gibi hep karşılarında durur. Tecrübelerimle sabit olan şu; amacına yeterli inancı olmayan insanların o amacı başarmak için yeterli enerjisi ve motivasyonu olmuyor. Dolayısıyla bir vizyona ya da hedefe sahip olmak yeterli değil. Her gece rüyanızda o amacı görecek, her konuşmayı o amaca bağlayacak saplantı düzeyinde bir inanç gerekiyor.

Çılgınların ikinci kuralı odaklanmadır. Bir işe ve bir amaca odaklanma ve başka bir şeye bakmamaktır. Temel olarak Starbucks’ta kahve, McDonald’s’ta hamburgerden başka bir şey satılmamasıdır. Üniversite sınavında birinci olmak için arkadaşlığı, eğlenceyi ve başka keyifleri bir yıllığına tamamen unutmaktır. Wright Kardeşler gibi ölümüne bir kararlılıkla uçağı tasarlamaktır.

Bir sonraki kural yazı, kitap ve konuşmalarımda milyon kere tekrarladığım gibi yenilikçi ve sıra dışı olmaktır. Dünya yenilikçi firma, kurum, insanların sayesinde ilerlemektedir. Steve Jobs olmasaydı bugün hâlâ eski usul Windows ve benzeri sistemlerle idare ediyor olacaktık. Facebook ve Twitter’ı icat edenler artık insanların kendilerini yepyeni bir şekilde ifade etmesine imkân sağladı. 20. yüzyılın yaşamlarımızı en çok değiştiren yeniliği herhalde cep telefonudur. Bugünün çocukları bu telefonların olmadığı bir yaşamı hayal dahi edemiyorlar. Dünyayı, sıra dışı ve farklı düşünen, değişime açık yenilikçiler değiştiriyor.

Tarihe baktığımızda tüm çılgın insanların amaçlarına ulaşmak için üzerinde çalışılmış zekice bir planları, stratejileri olduğunu ve bunu uygulamaya aldıklarını görüyoruz. Barbaros Hayrettin Paşa’nın Andre Doria’yı mağlup etmesi karadaki hilal stratejisinin denizdeki uygulamasıyla mümkün olmuştur. Dünya tarihinin bütün büyük komutanları, Fatih Sultan Mehmet, Yavuz Sultan Selim, olağanüstü savaş planları yapmıştır. Ancak uygulama olmadan her plan boş bir hayaldir. Harekete geçmeyen, çılgın değildir.

Tarih boyunca hiçbir büyük proje yardımlaşma ve işbirliği olmadan mümkün olmamıştır. Türklerin son yüzyıldaki en büyük çılgınlığı Kurtuluş Savaşı’dır ve Kurtuluş Savaşı dünya tarihinin en büyük yardımlaşma ve işbirliğinin bir örneğidir.

Çılgın insanları başarıya taşıyan şey onların insan odaklı olmasıdır. Eğer amaca ulaşmak topluma hizmet etmeyecekse ona başarı denemez. Bir çılgın mutlaka çalışma arkadaşlarının iyiliğini, hizmet ettiği müşteri ve toplumun iyiliğini ve memnuniyetini her şeyin önünde tutmalıdır.

Disiplinli çılgınları, çılgın olmaktan öte muhteşem kabul etmemize yol açan şey ayrıntıların kalitesidir. Bugün büyük liderler olağanüstü başarılarına rağmen eleştiriliyorsa insanlar onların çizdiği tablodaki ayrıntılara takılıyorlardır. Bir filmi büyük yapan ana öyküsü olduğu kadar ayrıntılarıdır. Star Wars ve Yüzüklerin Efendisi gibi klasikleşen kitap ve filmlerin dünyada milyonlarca hayranı olması, bu filmlerin tasarımlarındaki ayrıntılara verilen olağanüstü önemdir.

Ailenizden en az bir kişinin disiplinli bir çılgın olması dileğiyle… Aile isminizi geleceğe taşıyacak olan bir erkek çocuğu değil, disiplinli bir çılgındır.

Melih Arat

Alıntıdır.

16 Şubat 2013

İş Hayatı - Sizin patronunuz hangisi?


Para Psikoloğu kitabının yazarı ekonomist Hakan Ayvaz, para kazanmanın yolunun patronu tanımaktan geçtiğini söylüyor. Bunun için Türk patron tipolojisini çıkaran Ayvaz, ilginç tespitlerde bulunuyor; okul müdürü anlayışındaki patrondan etle tırnak gibi patrona kadar ilginç patron tiplerini anlatıyor.


Parayla ilişkimiz günden güne karmaşık bir hal alıyor. Artan iş imkanları, gelişen sektörler derken daha fazla kazanmayı hayal edenlerin sayısı artmakta. Üstelik, çok işi az paraya yaptırmak için binbir takla atan patronların sayısıyla doğru orantılı bir şekilde. Büyüklerimizin “Allah az verip üzdürmesin, çok verip azdırmasın.” duası ise literatürden silinmek üzere.

Derin Kitap’tan çıkan Para Psikoloğu bunları ele alıyor. Kitabın yazarı Hakan Ayvaz sürekli düşünülen ama kimselerle pek konuşulmayan para konusuna bir psikolog edasıyla yaklaşıyor. “Evrene iyi enerji gönderirsen, istediğin mutlaka olur.” klişesine karşı çıkan yazar iş dünyasının gerçeklerini ve her geçen gün cebinden para çıkması zorlaşan patronları da es geçmiyor. Kitaptaki “Türk Patron Tipolojisi” bölümüyse “Patron kim?” sorusuna cevap niteliğinde.
Etle tırnak gibi patron:Sanatçılardan duymaya alıştığımız yeni çıkardıkları albüm için söylediği “Çocuğum gibi oldu.” cümlesindeki gizli özne durumundaki albüm bu tip patronlar için şirkettir. Şirketin ne kadar büyüdüğünü ve kaç yaşına geldiğini fark etmez. Otoriter bir baba edasıyla “Otur!” deyince oturacağını, “Cısss!” deyince yapmayacağını zanneder. Şirketi adeta cebinde taşır. Başlarda bu şirketin emin ellerde olduğunu gösterse de durumun  vahameti iş büyüdükçe artar. Zira her şeyi bilen patron, artık her işe yetişemez olur. Profesyonellerden alınan yardımsa bakıcısına “Anne!” diyen şirket, pardon çocuk hüznünü doğurur onda. Dolayısıyla işin uzmanlarından ya destek almaz ya da onların da işine burnunu sokmaktan geri durmaz. Yardımcılarına sürekli “Ne sanmış o kendini? Biri gider, gelir yenisi…” şarkısını armağan eder.
Okul müdürü patron: Kendisini, yeni nesli yani çocuklarını veya torunlarını işin başına geçirmek için yetiştirmeye adamış patrondur. Tıpkı öğrencilerden “Sizler de okuyup, bu sınıflarda ders vereceksiniz.” nasihatini  esirgemeyen bir müdür gibi. Onları ‘Avrupalarda, Amerikalarda’ okutarak en iyi imkânları sunar. Sonra da keyifle emekli olup balığa çıkacağı günlerin hayallerini kurar. Ancak olası iki sorunu aklının ucundan bile geçirmez. Bir, çocukları gerçekten bu işi yapmak istiyor mu? İki, işlerin başına geçecek tecrübeye sahipler mi? Her iki cevap da olumsuz olunca, yandı gülüm keten helva!
Odaktaki patron:‘Ay sonunu getiremeyen memur’un bütçesiyle harcamasının denkleşmediği gibi onun da kafasındaki yönetim planıyla uygulama bir türlü örtüşmez. Yetkilerin paylaşılmasına hevesli gibi görünse de dediğim dedik tavrından hiç taviz vermez. Monarşi düzeninden demokrasiye geçiş bir türlü gerçekleşmez. Yetki verdiği çalışanların kendi yükünü hafiflettiğini düşünmek yerine, onların işlerini de yaparak adeta bir rekabet havasına girer. Böylece şirket için ne kadar vazgeçilmez(!) olduğunu ele güne ve tabii elemanlarına da göstermek ister.
Profesyonellikten gelen patron:Uzun bir profesyonel hayatın ardından girişimci olmaya girişiverir. Şirketini kurar. Her şeyi zaten bildiği için geçmişte patronlarının yaptığı hatalara düşmeyecektir. Ya da kendisi böyle zanneder. Zira ‘çalışan’ gömleğini çıkarıp patron gömleğini giymeyi bir türlü beceremez. Otorite ve sorumluluk dağılımında sorun çıkar. Her şeyi kitabi doğrularla yapsa da patron olmayı beceremeyince başarısızlık kaçınılmazdır!
Farkında patron: Hem şirketini hem de kendini iyi tanır. Her ikisinin kapasitesini bilir ve buna göre davranır. Profesyonel bir kadroya ve liderlik özelliklerine sahiptir. Şirketin birikimlerinden faydalanmasını sağlarken kendini de ihmal etmez. Gerektiğinde yardımcılarına yetki devretmeyi bilir. Hatalarından ders çıkarır. Kısacası genç kızların hayallerini süsleyen beyaz atlı prens gibi her beyaz yakalının hayalidir. Ancak nadir rastlanan bu türün sayıları gün geçtikçe azalmakta, nesilleri yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalmaktadır.

MERVE TUNÇEL

Alıntıdır.


08 Şubat 2013

Sektörel - 'Sen Maliye Bakanı mısın?' diyorlar


Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım, ''(Arama motorları herşeyi arayıp buluyor vergi dairesini bir türlü bulamıyor) deyince (Sen Maliye Bakanı mısın?) diye bilişimcilerden tepki aldım'' dedi.

Yıldırım, bilişim sektörü sivil toplum örgütleri değerlendirme toplantısında, bilişim sektörünün özelliği gereği herkesin münferit çalışmayı sevdiğine değinerek, organize olup güçlerin birleştirilmesi ve büyük projelerin birlikte gerçekleştirilmesi gibi bir anlayış gelişemediğini vurguladı.

''Gelişmemesini de tuhaf karşılamıyoruz. Çünkü bunlar ayrı düşünülecek, üretilecek sonunda bunlardan çok ciddi sinerji ortaya çıkacak'' diyen Ulaştırma Bakanı, öncelikle kamuoyunda bilgi toplumu olmanın öneminin kabul ettirilmesi gerektiğini anlattı.

Farkındalık olmadan, yapılan işin öneminin tüm toplum kesimlerine ulaştırılmaması halinde istenilen hızda yol alınamayacağını, 2012'de kamu kuruluşlarının bilişim projelerine 2,6 milyar lira bütçe ayırdığını belirterek, şunları kaydetti:

''Bu bütçe bu yıl 3 milyar lirayı geçiyor. Seneye bu 4'ü de geçecek. Yıllar geçtikçe bilişime ayrılması gereken kaynak gittikçe artıyor. Peki bu kaynağı etkin kullanabiliyor muyuz? Bu kaynaktan Türk insanının akıl teri ne kadar payını alıyor? Bu soru önemli... Asıl çalışmamız gereken yer burası. Türkiye'ye 4 milyar liralık akıllı telefon geldi. Bununla ilgili kamuoyunda bir şey söyleyince bana en acımasız eleştiriyi yine bilişimciler yaptı. (Bu şirketler, arama motorları, herşeyi arayıp buluyor vergi dairesini bir türlü bulamıyor) deyince (Sen Maliye Bakanı mısın?) diye bilişimcilerden tepki aldım.

Neyin yanındayız. Neyin karşısındayız. Nerede durmamız gerektiğini çok iyi düşünmemiz lazım. Benim kimsenin ticareti ile işi ile derdim yok. Bu ülkeden para kazanan, bu ülkeyi pazar olarak gören mutlaka bu ülkenin hakkı olan payı vermesi lazım. Derdim bu...

4 milyar lira mal giriyorsa buraya, bu ülkeden 4 milyar lira para çıkıyorsa, toplam elektronik için bu ülkeden 15 milyar lira para çıkıyorsa, en az başlangıç için 1,5 milyar liranın kalması lazım. Vergiyi konuşmuyorum. Katma değer... Bunu istemeye hakkımız var. Herkes işini gücünü yapacak. Malını da satacak, iş yeri de açacak, insanlarımızı da çalıştıracak, ürünlerinin bir kısmının yazılımını, donanımını burada yapacak. Küçük bir pazar değil bu...''

Önemli olanın bu sektörün gelişmesi olduğunu kaydeden Yıldırım, ''Biz bu mutlaka fark oluşturacak bir iş yapmamız lazım. Aklımıza güvenelim. Bilgimize güvenelim. Marka yapalım. Marka yapamazsak, marka geliştiremezsek hamallığa devam ederiz. Başka yolu yok'' dedi.

Akıl ve fikrin olduğunu  ve bunun artık ürüne dönüştürülmesi gerektiğini belirten Yıldırım, şunları kaydetti:

''Devlet gölge etmesin en büyük ihsandır. Biz de onu sağlamaya çalışıyoruz. Şu anda karşılaşacağınız sorunları elimizden geldiğince gidermeye, önünüzü açmaya çalışıyoruz. İmkanlar nispetinde. Bazılarında başarılı oluyoruz. Bazılarında gecikiyoruz. Ama biz bir şey geliştiremiyorsak fark ortaya koyamıyorsak yüksek teknolojili bir ürün dünyaya teklif edemiyorsak. Kimsede kabahat aranmasın. İnadına çalışacağız. Gece gündüz çalışacağız. İşi sonuçlandırmak için uğraşacağız. Çok imkan var. Çok alan var. Yapacak çok iş var.

5 milyar dolar yatırım yapıyoruz bilişim alt yapısına. 15 milyar dolarlık mal alıyoruz dışarıdan. Cari açık nereden geliyor. Sadece petrolden mi? Buradan da geliyor. Bunları ne kadar aşağıya çekersek. Oradan tasarruflarımız sektöre gelecek. Bu iş olacak, aş olacak, ülkemize katma değer olacak. Ülkemiz daha güzel hala gelecek. Her yönden faydası olacak.''

(AA)

Alıntıdır.

03 Şubat 2013

Sektörel - Yarısı işsiz 90 bin gencin hayatını değiştirecek proje!


Önceki akşam bir grup ekonomi yazarı ve yöneticisi Microsoft Genel Müdürü Tamer Özmen'den 2012'nin değerlendirmesini dinledik.

Evet, Microsoft Türkiye çok başarılı bir yılı daha geride bırakmıştı. Evet, ikinci kez112 ülke şirketi arasında Microsoft Türkiye 'Yılın Ülkesi' ödülününün sahibi olmuş ve hatta Microsoft CEO'su Steve Ballmer, ödülü almak için kendisine yaklaşan Tamer Özmen'e 'Yine mi sen' diyerek Türkiye'nin başarısından memnuniyetini dile getirmiş.
Çin ve Hindistan'dan sonra dünyanın en hızlı büyüyen ülkesi Türkiye'de Microsoft'un da hatırı sayılır bir büyümeye sahip olması normal galiba. 3 yıl önce genel müdür koltuğuna otu- ran Tamer Özmen, şirketin 2010'dan 2011'e yüzde 27, 2011'den 2012'ye yüzde 17'lik bir büyüme kaydettiğini ve bu yıl da en az yüzde 24 büyüyeceklerini söylüyor.
Ne de olsa bugün Microsoft, Türkiye'de küçüklü büyüklü yaklaşık 3.5 milyon şirkete iş yapıyor. Başta Türk Telekom olmak üzere aralarında İş Bankası, Denizbank ve Garanti Bankası'nın da bulunduğu pek çok bankaya özel projeler geliştiriyor ve iş hacmi her geçen gün artıyor.

Belki son yıllardaki büyümede, Tamer Özmen'in 'Microsoft cam ofisini bırakıp, Anadolu'ya çıkmalıyız' felsefesiyle her ay toplantılarını Anadolu'nun bir ilinde yapmasının da büyük etkisi olmuş olabilir. 
Evet tüm bunlar Microsoft Türkiye'nin kendi adına başarılı bir yılı geride bıraktığının hikâyesi. Ancak açıkçası beni tüm bunlardan çok, Tamer Özmen'in gayretiyle hayata geçirilen ve birçok gencin hayatını değiştiren Açık Akademi etkiledi.
Aranızda hiç Açık Akademi'yi duyanınız var mı bilmiyorum ama gençler sanırım neden söz ettiğimi biliyor. Çünkü bugün Açık Akademi'nin tam 90 binden fazla kayıtlı öğrencisi varmış ve toplamda 165 bin saat eğitim alan bu grubun içinden 1970 kişi mezun olmayı başarmış. Burada beni tek üzen 90 bin kişiden sadece yüzde 14'ünün kadın olması tabii. Microsoft'un kadınları motive etmek için projede bir değişiklik yapmasını da umut ediyorum. Akademinin öğrencilerinin yüzde 70'i üniversite mezunu ancak yüzde 53'ünün hali hazırda işsiz olması hem ürkütücü hem de Microsoft'un projesi sayesinde bir iş sahibi olabilecekleri için artık sevindirici.

Peki ne yapıyorlar diye merak ediyorsanız onu da kısaca anlatayım. Microsoft'un geliştirdiği bir platform üzerindenuygulama geliştirmek için eğitim alıyorlar. Şimdiye kadar 440 tane uygulama beğenilmiş ve içlerinden 284 tanesi Microsoft tarafından sanal markette sunulmuş. Eminim akıllı cihazlar için geliştirilen 'Angry Birds' uygulamasının bugün sahiplerine nasıl da milyar dolarlar kazandırdığını duymuşsunuzdur. Yani geliştirdiğiniz bir uygulamanın kaç milyon kez indirilebileceğini siz bile tahmin edemeyebilirsiniz. Akademi'nin kahramanlarından biri sadece 14 yaşında. İsmi Tugay Tuna.

Unutmayın ki uygulama olarak bildiğimiz bu küçük yazılımların tüm dünyada 65 milyar dolarlık bir pazarı oluştu ki yakında bu rakamın kat be kat artacağı tahmin ediliyor. Geçen yıl indirilen uygulama adedi 185 milyarı bulmuş
Özetle demek istiyorum ki AK Parti Hükümeti, üniversite mezunu genç işsizler için bir yol haritası yapacaksa, ilk bakmasında fayda olan yer bilişim sektörü. Kapsamlı bir yol haritası için sektörün önde gelenlerinin gönüllü olarak bu işe soyunacağına eminim.

Şelale Kadak

Kaynak:
http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/kadak/2013/02/01/yarisi-issiz-90-bin-gencin-hayatini-degistirecek-proje

İstanbul Java Günü 2013 etkinliği

02.02.2013'de İstanbul Java Günü 2013 buluşmasına kardeşim İbrahim ile gittim. Bahçeşehir Üniversitesi Beşiktaş kampüsü Fazıl Say salonunda yapıldı. Beklediğimden iyi bir ortamla karşılaştım. Arun Gupta ve Peter Veentjer'i dünya gözü ile gördük. Prime Faces kurucusu ve lideri Çağatay Çivici'den çok etkilendim ve gurur duydum. Geliştirdikleri kontrol setini Asp.net için de çıkaracaklarını belirtti. Organizasyon iyi ve hoş geçti. Emeği geçen herkesin ellerine sağlık.

Bilgi, Haliç ve Boğaziçi herşey çok güzeldi...

31.01.2013 itibariyle İstanbul Bilgi Üniversitesi'ndeki çalışmam bitti. 3-4 ay önce çalışma yerimiz Mecidiyeköy Kuştepe kampüsünden Eyüp Santral kampüsüne taşındı. Boğaziçi ve Haliç sahillerinin doyumsuz görüntüsü ile yeni yerimize gidip geldim hergün. Ulaşım zorluğu olsa da çalışma ortamımız çok güzeldi. Hayatta süreçler; insanı başka denizlere çıkarıyor, sanırım ben de böyle bir durumdayım gibi hissediyorum. Umarım iyi niyetli adımlarımız birşeylere katkısı olur.
Bilgi'de edindiğim vizyon, hoşgörü, teknik başarıların ve birlikteliğin bana çok katkısı olduğunu düşünüyorum.
Murat Genç (Mütavazi deli kodcu, sağı solu pek belli olmaz), Ali Özgür (Takım liderimiz), Mustafa Tülü (Birim müdürümüz) ve Ercüment Oyuktaş'ı (Usta kıdemlimiz) tanıdığımdan ve onlardan çok şeyler öğrendiğim için çok şanslıyım diye düşünüyorum. Yoğun iş hayatımızın irtibatlarımızı koparmaması dileğiyle.